Soru:
Müspet Hareket Ne Demektir?
Cevap:
Bediüzzaman hazretleri talebelerine yazdığı son mektubunda “Bizim vazifemiz müspet hareket etmektir. Menfi hareket değildir. Rızay-ı İlâhîye göre sırf hizmet-i imaniyeyi yapmaktır. Vazife-i İlahiyeye karışmamaktır. Bizler asayişi muhafazayı netice veren, müspet iman hizmeti içinde her bir sıkıntıya karşı sabırla, şükürle mükellefiz.” (Emirdağ Lahikası, 2006, s. 870)
Müspet “doğruluğu ispat ve tespit edilen” anlamına gelir. Menfî ise nefyedilen, “olumsuz, kabul edilmeyen ve inkar edilen” anlamlarını içine almaktadır. Rızay-ı ilâhiye uygun hareket etmek, hizmet-i imaniyeyi yapmak, vazife-i ilâhiyeye karışmamak, asayişi korumak, sabır ve şükür içinde olmak müspet harekettir. Bunların zıddı olan riyakârlık, iman hizmetini yapmamak, Allah’ın işine karışmak, sabırsızlık ve nankörlük ise menfi hareket etmektir.
Bediüzzaman hazretleri müspet hareket etmek derken bunların neler olduğunu da devamında ifade etmektedir. Dolayısıyla Risale-i Nur’un kendi kendisini açıklama özelliği her yerde olduğu gibi burada da kendisini göstermektedir.
Müspet hareketin birinci özelliği “Rıza-i İlâhiyeye göre sırf hizmet-i imaniyeyi yapmak”tır. İman hizmetinin hiçbir menfi yönü yoktur. Her yönü ile müspettir. Bütün kemâlât-ı insaniyenin kaynağı imandır. Bir insana iman hakikatlerini anlatmaktan ve öğretmekten daha faydalı, daha güzel bir hizmet olamaz. İman hizmeti içinde insanlara faydalı olmak kadar Allah rızasına insanı yaklaştıran daha hayırlı bir amel yoktur. Bunun için Risale-i Nur Talebelerinin en önemli özelliği Allah rızası için iman hizmeti yapmaktır.
İman hizmeti sonuca odaklı bir hizmet değildir. Sonuç almak için bu hizmet yapılmaz. Allah’ı insanlara tanıtmak, kalp ve gönüllere Allah sevgisi ve korkusunu yerleştirmeye çalışmak en değerli ibadettir. İbadet sonuç almak için yapılmaz ve süresi ömür sonuna kadardır. Bunun için insanlar kabul etmiyor diye bu hizmet terk edilemez. Kabul ettirmek ve iman hidayetini vermek Allah’a aittir. Bunun için Allah’ın vazifesi olan kabul ettirmek ve hidayet vermek işine karışmamalıdır. Sonuç alınmıyor veya alınmayacak diyerek bu hizmet ve ibadet terk edilmez.
İman hizmetinin topluma, içtimai hayata bakan yönü “asayişi korumak” toplumda huzuru ve güveni sağlamaktır. Toplumda huzur ve güveni sağlamanın en kolay, en tesirli metodu insanların imanına hizmet etmektir. İman kalplere ve gönüllere hâkim olursa toplumda güven ortamı oluşur. Allah’tan korktuğu için haramdan kaçan, Allah için insanları seven bir toplumda asayiş ve güven ortamı oluşur.
İman hizmeti yapanlar pek çok sıkıntılara ve baskılara maruz kalırlar. Buna karşı sabırla ve şükürle mükelleftir. Şükür, böyle bir hizmette istihdam edilmekten dolayı olmalıdır. Sabır ise bu hizmetten dolayı çekilen sıkıntılara karşı olmalıdır.
Nur talebeleri asayişi korumak, Allah rızasını kazanmak istiyorsa yapacağı şey sabırla, şükürle iman hizmetini yapmalıdır. İman hizmeti yapıldıkça asayiş korunur, toplumda huzur ve güven ortamı oluşur.
Bediüzzaman'ın talebelerine ısrarla tavsiye ettiği; hatta vasiyetinin ilk maddesine yazdırdığı; her hâlükârda yapıcı hareket etme gerekliliğini savunan düşünce tarzı:
"Bizim vazifemiz müsbet hareket etmektir. Menfî hareket değildir. Rıza-yı ilâhîye göre sırf hizmet-i imaniyeyi yapmaktır: Vazife-i ilâhiyeye karışmamaktır. bizler asayişi muhafazayı netice veren, müsbet iman hizmeti içinde herbir sıkıntıya karşı sabırla, şükürle mükellefiz" (bkz: emirdağ lahikası)
İlk örneğini ise peygamber ve sahabelerinde gördüğüm hareket tarzı. Türkiye'yi diğer Müslüman ülkelerden ayıran özelliklerin başında geliyor kanaatimce. Zira bu ülke Müslümanları ile anarşinin ve terörün yolları hiç bir zaman yakınlaşmamıştır.
Bediüzzaman'ın şu sözlerinde önemi daha iyi anlaşılabilir
Bediüzzaman şeyh said’e yazdığı cevabi mektubunda onu bu isyan teşebbüsünden vazgeçirmeye çalışmıştır.
Mektubunda şöyle diyordu:
“Türk milleti asırlardan beri İslâmiyet’in bayraktarlığını yapmıştır. Çok veliler yetiştirmiş ve çok şehitler vermiştir. böyle bir milletin torunlarına kılıç çekilmez. Biz Müslümansız. Onlarla kardeşiz, kardeşi kardeşe çarpıştıramayız. Bu şeran caiz değildir. Kılıç harici düşmana karşı çekilir. Dahilde kılıç kullanılmaz. Bu zamanda yegane kurtuluş çaremiz, Kuran ve iman hakikatleriyle tenvir ve irşad etmektir. En büyük düşmanımız olan cehli izale etmektir. Teşebbüsünüzden vazgeçiniz zira akim kalır. Bir kaç cani yüzünden binlerce masum kadın ve erkekler telef olabilir."